Paris’te parlamento seçimlerine denk gelmek, benim gibi gezginler için doğrusu ilginç bir rastlantıydı. Oy kullanmaya gidecek bir arkadaşıma eşlik ettim, “yurtdışındaki kızının vekaleti” de üstünde olan arkadaşım, elektronik cihazda çifte oy kullandı, solcu partiler bloğu NUPES’e (Sosyal ve ekolojik yeni halk birliği) oy verdi. Sonuçlardan mutluydu, “Macron topal ördek durumuna düştü, artık bütün projeleri rafa kalktı, emeklilik yaşını filan artırmayı düşünüyordu, bunları asla yapamaz” dedi.
Oysa seçim öncesi konuştuğum, iş dünyasından bir başka bir isim ise, “Eğer Macron parlamentoda çoğunluğu alamazsa ekonomi ve iş dünyası için durum hiç iyi olmaz, Fransa’ya gelen dış yatırımlar ya tamamen durur ya da şu andaki gibi, ucuz işgücü ve cazip teşvikler nedeniyle Fas’a kayar” diyordu.
Seçim sonrası çok konuşulan noktalardan biri de “aşırı sağı bitireceğim” diye iktidara gelen Macron’un aradan geçen zamanda bitirmek şöyle dursun, aşırı sağın agresif temsilcisi Marine Le Pen’in sandalye sayısını neredeyse 10 kat artırması oldu. Böylece seçilmiş bir Cumhurbaşkanı Fransa’da 30 yıldır ilk kez parlamento çoğunluğunu yitirirken, aşırı sağ da ilk kez sandalye sayısında bu kadar güçlü duruma geldi.